Mercek Altında

Türkiye’nin Suriye’deki kara operasyonu: Veriler ve ihtimaller

Türkiye’nin Suriye’deki kara operasyonu: Veriler ve ihtimaller

 

Türkiye, 19 Kasım 2022’de Suriye’nin kuzeyinde PKK ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mevzilerine yönelik “Pençe-Kılıç” harekâtını başlattı. Ancak şu ana kadar herhangi bir kara harekâtı başlatmadı ve harekât hava ve top atışlarıyla sınırlı kaldı.

Türkiye’nin başlattığı hava harekâtının kara harekâtına dönüşme ihtimali, bazı askeri göstergelerin başarılı olmasına bağlıdır. Bu göstergeleri şu şekilde sıralayabiliriz: Harekâta hazırlık, güvenlik prosedürleri, yabancı kuvvetlerle çarpışmanın önlenmesi ve ateş gücü hazırlığı.

Görünüşe göre hazırlık durumu henüz maksimum seviyeye ulaşmadı. TSK, muhalif gruplara savaş eksenlerinde kuvvet dağılımı yapmadan, görev yapacak savaşçı listeleri hazırlamalarını bildirmekle yetindi. 

Ayrıca Türk kuvvetlerinin aldığı güvenlik tedbirleri ve yabancı güçlerle çarpışmayı önleme tedbirleri, Rus ve Amerikan askeri mevzilerinin tamamen boşaltılması seviyesine ulaşmadı. Yabancı güçler operasyon bölgelerinden uzaklaşmakla yetindi. Bununla birlikte Ankara önemli bir ilerleme kaydetti. ABD ile koordinasyon içinde Türk savaş uçakları, Suriye hava sahasını kullanarak Deyrizor’daki SDG mevzilerini bombaladı.

Diğer taraftan Türk ordusu, 21 Kasım’da kuvvetlerine gönderdiği emirle personel ve subayların izinlerini durdurdu ve izinde olanları birliklerine dönmesini emretti. Ayrıca sınırlarda ve Suriye içinde konuşlandırılan kuvvetlerindeki insan kaynağı eksiğini tamamlamaya çalıştı.  Türk Kara Kuvvetleri’ne bağlı harekât odaları da bütün görevleri yerine getirmeye hazır görünüyor.

Bahsi geçen askeri göstergelere bakıldığında, kara harekâtının başlaması için kolay ve hızlı alınabilecek bazı ekstra önlemlere ihtiyaç var gibi görünse de bunların yokluğu, Türkiye’nin kara harekatının karar aşamasına henüz gelmediği anlamına geliyor.

Mevcut gerginlik, Suriye’deki uluslararası aktörler arasında güç kullanarak müzakere yürütme aşamalarından birini temsil ediyor ve SDG’yi iki seçenekle karşı karşıya bırakmak için azami baskı altına almayı amaçlıyor. Birinci seçenek Türkiye’nin başta Tel Rıfat, Ayn el-Arap (Kobani) ve Ayn İsa olmak üzere birçok bölgeyi kontrol etmesi. İkincisi ise herhangi bir operasyon olmadan rejimin buraları kontrol altına almasıdır. Her iki durumda da kaybeden taraf SDG olacaktır. 

Elbette muhalif grupların, SDG’nin elindeki bu bölgeleri kontrol edip nüfuzunu genişletmesi, Türkiye için en iyi senaryodur. 

Öte yandan rejim ve müttefikleri, Halep’in kuzeyinde artık mevcut olmayan koşullarda kurulan Tel Rıfat cephesine son vermek istiyor. Ayrıca rejimle müzakereler sırasında SDG’nin uzlaşmaz tavrını da sona erdirmek istiyorlar. Bu bağlamda Türkiye’nin güç kullanması, SDG’yi İran ve Rusya’nın kabul edebileceği şartlara getirmek için bir fırsat olarak görülebilir.

Buna göre Türkiye’nin mevcut gerginliği, büyük ihtimalle SDG’nin kontrol ve nüfuz kaybetmesiyle sonuçlanacaktır. Bunun bir kara harekâtı yoluyla olması Türkiye’nin lehine olacaktır. Eğer devir teslim süreciyle olursa Rusya ve rejimin lehine olabilir. Her iki durumda da Türkiye, rejim ve müttefikleri siyasi ve askeri kazanımlar elde edecektir. Bu durum, rejim ve müttefiklerinin, Ankara’nın güvenlik endişelerini “anlayışla karşılamalarını” açıklıyor.