Mercek Altında

Türkiye, Suriye’deki operasyonları için yeni bir strateji uyguluyor

Türkiye, Suriye’deki operasyonları için yeni bir strateji uyguluyor

 

20 Kasım 2022’de Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki PKK ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) terör örgütü mevzilerine yönelik “Pençe-Kılıç” hava harekâtını başlattı.
Görünüşe göre Türkiye, Suriye’de yeni bir askeri strateji uygulamaya başladı. Bu strateji neredeyse bütün askeri hedeflerine ulaşmak için hava kuvvetlerinin bir araç olarak kullanılmasına, hava desteği sağlamak ve kara kuvvetleri için zemin hazırlamak gibi olağan görevleriyle yetinmemeye dayanıyor.

Buna göre savaş uçakları ve SİHA’lar, komuta merkezleri, silah depoları, ikmal hatları, sığınaklar ve diğer askeri, lojistik ve ekonomik tesislere yönelik saldırılar düzenleyerek PKK ve SDG’yi yok etme ve zayıflatma görevlerini yerine getiriyor.

Türkiye, ABD ve Rusya ile operasyonel koordinasyon, operasyonun hava saldırılarının boyutunu ve kapsamını genişletme konusunda bir atılım gerçekleştirdi. Bu çerçevede “Pençe-Kılıç” harekâtı, Şubat 2022’deki “Kış Kartalı” harekatı ile ondan önce Ağustos 2021’de başlayan hava saldırılarına kıyasla Türkiye’nin Suriye’deki hava harekâtlarının en geniş ve en yoğun olanıydı.

Washington ile Ankara arasındaki yüksek askeri koordinasyonun, Türkiye’nin Suriye’de askeri operasyon düzenlediği tarihten bu yana ilk defa, Türk savaş uçaklarının Deyrizor iline ulaşmasını sağladığı belirtiliyor. ABD’nin bu esnek tavrı, Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde pozitif tarafsızlık statüsünü koruma arzusuyla açıklanabilir.

Buna karşılık Türkiye ile Rusya arasındaki koordinasyon, Türk pilotlarının güvenliğini sağlayacak asgari ve gerekli düzeydeydi. Çünkü Moskova, Suriye hava sahasını kapsayan bütün hava savunma sistemlerini kontrol ediyor. Bu koordinasyonun, sadece bazı noktalarda Rus güçlerinin güvenliğini sağladığı kaydediliyor. Buna karşılık Ayn el-Arap’ta bazı mevzileri bombalanan Suriye rejimine bağlı güçlerinin güvenliği dikkate alınmadı. 

Rusya, bu operasyondan memnun olmadığını açıkça gösterdi ve Türkiye’nin hava saldırılarının kapsamını ve ölçeğini kontrol altında tutmak amacıyla baskı yapmak için İdlib’teki gerilimi artırmaya başvurdu.

Suriye ile ilgili “Astana müzakerelerinin” 19. turundan önce başlayan hava harekatının zamanlaması, Türkiye’nin SDG’nin kontrolündeki bölgelerden gelen tehditlere yönelik yeni angajman kuralları ortaya koymak istediğine işaret ediyor.

Harekatın ikincil hedefleri de var gibiydi. Bunların başında Ankara’nın NATO’ya katılmalarına itiraz etmemesi karşılığında, Türkiye’ye PKK ve Suriye kolunu desteklemekten geri adım atma sözü veren İsveç ve Finlandiya’nın tavırlarının ciddiyetini test etmek geliyor. Zaten İsveç Dışişleri Bakanlığı da Türkiye’nin kendini savunma hakkına sahip olduğunu ve bunu desteklediklerini belirtti.

Şu söylenebilir: Türkiye, harekâtı uluslararası aktörlerin kendileri açısından daha öncelikli meselelerle meşgul olduğu bir zamanda gerçekleştirmeyi seçti. Örneğin Rusya ve Batı Ukrayna’daki çatışmaya odaklanmış durumda. İran ise kitlesel halk protestolarının tehdidiyle karşı karşıya.

Türkiye Mayıs 2022’de Suriye’nin kuzeyine askeri operasyon düzenleme sözü vermişti. Ancak kara ve hava kuvvetlerinin operasyon gerçekleştirmesine izin verecek şekilde Rusya ve ABD ile yeterli askeri ve güvenlik koordinasyonunu sağlayamamıştı.

Ancak yeni stratejinin Türkiye için kara harekatına makul bir alternatif oluşturduğu görülüyor. Bu yüzden savaş uçakları ve SİHA saldırıları, kara kuvvetlerinin katıldığı bir harekata dönüşmeyebilir. Çünkü ABD, kendisiyle yapılan yüksek düzeydeki koordinasyona rağmen harekatın DAEŞ’e karşı savaşı etkilemesinden endişe duyduğunu belirti. 

Sonuç olarak Türkiye’nin gerginliği arttırma tehdidi, ABD ve Rusya’dan -İsrail’in saldırılarına benzer şekilde- askeri koordinasyonda avantaj elde etmek, hava ve kara kuvvetleri arasında bir çarpışmayı önlemek amacıyla önlemler almasını sağlayacak şekilde Suriye’de istediği hedefleri sürekli vurma kabiliyetine ulaşmak amacını taşıyor olabilir.